Bugün, 6 Şubat depreminin yıldönümü. Acının, kayıpların ve eksiklerin hâlâ derin şekilde hissedildiği bir gün. Binlerce canımızı yitirdiğimiz, şehirlerimizin yerle bir olduğu o korkunç günü unutmak mümkün değil. Ama unutulmaması gereken bir şey daha var: Aynı felaketin bir daha yaşanmaması için atmamız gereken adımlar.
Türkiye bir deprem ülkesi ve bunu yıllardır biliyoruz. Peki, bildiğimiz kadar hareket ediyor muyuz? İşte burası tartışmalı. 6 Şubat’ta yıkılan binaların çoğu, bilim insanlarının ve mühendislerin defalarca uyardığı gibi depreme dayanıklı değildi. Bu gerçeği görmek için uzman olmaya gerek yok. Aynı büyüklükteki depremler Japonya’da olduğunda binalar ayakta kalabiliyor, insanlar evlerinde güvenle yaşamaya devam edebiliyorsa, biz neden başaramıyoruz?
Sorun yalnızca eski binalar değil. Kâğıt üzerinde yönetmeliklere uygun gözüken, ama gerçekte sağlam olmayan yeni yapılar da var. Depremden sonra yaşananları hatırlayalım: Beton numunelerinde yeterli dayanım olmadığı, demirlerin standartlara uygun olmadığı, hatta kolonların kesildiği ortaya çıktı. Bunun adı ihmal değil, resmen cinayet!
Sadece Denetim Yetmez! Denetçinin Denetimi Şart!
Yıllardır her felaketten sonra aynı şeyleri duyuyoruz: "Denetimler yapıldı!" Peki kim yaptı bu denetimleri? Ne kadar ciddiye alındı? Hangi kriterler uygulandı? Şimdi soruyorum: Kendi menfaatini insan hayatından önde tutan bir denetim mekanizmasına güvenebilir miyiz? İşte tam da bu noktada denetçilerin de denetlenmesi gerekiyor! Hatta, sahte rapor veren, işini layıkıyla yapmayan denetçilere 10 kat daha fazla ceza verilmeli! İnsan hayatını hiçe sayan, rant uğruna binaları mezara çevirenler en ağır şekilde cezalandırılmalı. Sorumluluktan kaçan, denetimsizliği görmezden gelen hiç kimse hukuk önünde cezasız kalmamalı!
Peki, çözüm ne? Çözüm, hep birlikte hareket etmek.
Öncelikle, birey olarak oturduğumuz binaların sağlamlığını sorgulamalıyız. "Benim binam güvenli mi?" sorusunu sormaktan çekinmemeliyiz. Belediyeler, akademisyenler, mühendisler ve sivil toplum kuruluşları bir araya gelerek mevcut yapıların denetimini hızlandırmalı. Devletin desteğiyle kentsel dönüşüm süreci ranttan arındırılarak, gerçekten ihtiyacı olan bölgelerde hayata geçirilmeli.
İnşaat sektörü artık daha sıkı denetlenmeli. Müteahhitler, mühendisler, belediye yetkilileri sorumluluklarını yerine getirmezse en ağır yaptırımlarla karşılaşmalı! Şeffaflık en önemli unsurlardan biri olmalı. Yapılan her binanın denetim süreci kamuoyuyla paylaşılmalı. İnsanlar, içinde yaşadıkları binaların gerçekten güvenli olduğuna emin olmalı.
Biliyoruz ki depremi durduramayız, ama etkilerini en aza indirebiliriz. Artık "deprem sonrasında ne yapmalıyız?" değil, "deprem olmadan önce ne yapmalıyız?" sorusunu sormalıyız. Çünkü deprem öldürmez, ihmal öldürür.
Unutmayalım, hepimiz aynı gemideyiz. Güçlü, dayanıklı yapılar inşa etmek yalnızca mühendislerin ya da devletin değil, hepimizin sorumluluğu. Bir sonraki felakette "keşke" dememek için, bugünden harekete geçelim. Çünkü güvenli yarınlar, bugünden inşa edilir!