21.yüzyılla birlikte yaşamın devam edebilmesi için enerjiye ihtiyaç birinci derece önem arz etmektedir. Ancak enerji üretimi esnasında çevreye zarar verilmesi ve kullanılan kaynakların her geçen gün azalması nedeniyle, globalde tüm ülkeler yeni enerji kaynaklarına yönelmeye başlamıştır.
Özellikle yenilenebilir enerji kaynakları, bu noktalarda daha avantajlı olması nedeniyle daha çok tercih edilmeye başlanmıştır.
Fosil yakıtlara alternatif olarak kullanılan enerji kaynakları arasında, nükleer enerji öne çıkmaktadır.
E=mc2 aslında her şey ALBERT EİNSTEİN’ın ispat ettiği bu enerji formülüyle başladı.
Einstein bu formülde, herhangi bir maddenin kütlesinin (m) yok olduğunda ortaya müthiş bir enerjinin (c2) çıkacağını anlatmaktadır. Müthiş bir enerjiden kasıt formülde de belirtilen (c2) dir. Yani ışık hızının karesidir. Bu formül ile insanoğluna eşsiz bir hediye sunan Einstein, teknolojik dünyayı sarsmakla kalmayıp yazımıza da konu olan nükleer santrallerin doğuşuna sebep olmuştur.
Teknolojinin bu derece gelişmesiyle bireysel enerji ihtiyaçlar ve bunla paralel üretimin tesislerin artık Endüstri 5.0 doğru gitmesiyle enerji ihtiyacının zirve yapması, günümüzde elektrik enerjisi bol miktarda ve sürekli olarak istenmesini tetiklemiştir. Dünya üzerinde bulunan ülkeler, bu ihtiyacı karşılamak için çeşitli enerji politikaları geliştirerek yatırım yapmaktadırlar. Bu politikalarda kimi zaman yenilenebilir enerji kaynaklarını kimi zamanda yenilenemez enerji kaynaklarına öncelik verilir.
Albert Einstein; (14 Mart 1879 – 18 Nisan 1955), teorik fizikçi. Tüm zamanların en iyi fizikçilerinden kabul edilen Einstein, en çok görelilik teorisini geliştirmesiyle tanınır. Aynı zamanda kuantum mekaniğinin gelişimine önemli ölçüde katkılarda bulunmuştur.
Kendisi tarafından bulunan ve bilim dünyasında yeni bir çığır açan kütle-enerji denkliği formülü: E = mc2 "dünyanın en ünlü denklemi" olarak adlandırılmıştır. Fizik ve matematik alanına sağladığı katkılardan dolayı ve fotoelektrik etki yasasının keşfi sebebiyle 1921 yılında Nobel Fizik Ödülü'nü kazandı. 1999 yılında Time dergisi tarafından yüzyılın en önemli kişisi seçilmiştir.
Nükleer Santrallerin Çalışması:
Nükleer santralin kurulabilmesi için gereken en temel hususlardan birisi de zenginleştirilmiş uranyumdur.
Kullanılan Uranyum türleri; U-235, U-233, U-238 ve Plütonyum türleri; P-239, P-241 şeklinde sıralanabilir.
Uranyumun fisyon tepkimesine girerek bölünmesi sonucunda muhteşem miktarda enerji açığa çıkar. Gerçekleşen bölünme sonucunda nötronlar yüksek bir hızla Uranyum elementinin çekirdeğine çarpar. Bu çarpışmayla birlikte çekirdeğin kararsız hale geçmesine ve ardından da büyük bir enerjiyi açığa çıkartarak fisyon tepkimesine neden olur. Bu tepkime sonucunda ortama nötronlar yayılır. Bu nötronlar diğer Uranyum çekirdeklerine çarparak gerçekleştirilen ilk fisyon tepkimesini elementin her atom çekirdeğinde gerçekleştirene kadar devam ettirir. Ortaya çıkarılan enerji kontrol edilmediği müddetçe ölümcül kazalara sebebiyet verebilir. Kontrol etmek için reaktörlerde fazla nötronları tutan ve fisyon tepkimesine girmesini engelleyen üniteler mevcut halde bekletilir. Bu sayede kontrollü bir fisyon tepkimesi zinciri sağlanmış olur.
Nükleer santralin içyapısına bakacak olursak, Uranyumun fisyon tepkimesine girmesiyle açığa çıkarılan enerji, su buharının çok yüksek sıcaklıklara kadar ısıtılmasını sağlar. Isıtılan buhar, elektrik jeneratörüne bağlı olan türbinlere verilir. Türbin kanatçıklarına çarpan yüksek enerjili buhar, bilinen şekilde türbin şaftını çevirirken, jeneratörün de elektrik enerjisi üretmesini sağlamış olur. Jeneratörde biriken elektrik ise iletim hatları vasıtasıyla kullanılacağı yerlere gönderilir.