Zaman zaman yatırım dünyasında öyle dönemler olur ki, adeta puslu bir havada yön tayin etmeye çalışırız. İşte içinden geçtiğimiz bu süreç, tam da böyle bir dönem. Ekonomik göstergelerin karmaşıklaştığı, faiz oranlarının yükseldiği, belirsizliklerin arttığı bir zeminde, yatırımcının pusulası yeniden toprağa dönüyor.
Bir süredir kenarda bekleyen küçük yatırımcı, artık yeni arayışlara yönelmiş durumda. Altının durağanlaştığı, borsanın yorucu dalgalar sunduğu bir ortamda, arsa ve arazi yatırımları yeniden sahneye çıkıyor. Özellikle yaz aylarının başlamasıyla birlikte, daha önce krediyle konut almayı düşünen birçok kişi, rotasını kırsala, potansiyeli yüksek bölgelere çeviriyor.
Bu değişim sadece bireysel bir eğilim değil. Yatırım alışkanlıklarında toplu bir dönüşüm yaşanıyor. Finansal sistemin vadettiği yüksek maliyetli krediler, uzun vadeli planlamalarda toprağın cazibesini öne çıkarıyor. Çünkü toprak; ne zaman, nasıl hareket edeceği kestirilemeyen piyasalara kıyasla, daha sabit, daha güçlü ve daha uzun soluklu bir güven sunuyor.
Elbette bu yönelişin altında başka dinamikler de yatıyor. Uluslararası alanda gerilimin azalması, iç piyasada yaşanan iyileşmeler ve turizmin ekonomiye yeniden canlılık getirmesi, önümüzdeki süreçte faizlerde bir rahatlama sinyali veriyor. Bu da yatırımcının sadece bugünü değil, yarını da düşünerek adım atmasına neden oluyor.
Özellikle son yıllarda gözlemlenen bir başka gerçek daha var: Konut fiyatları artık belirli bir durağanlık sınırına ulaştı. Bu noktadan sonra düşüş değil, aksine kontrollü ve istikrarlı bir yükseliş beklentisi hâkim. Kimi bölgelerde bu hareketlilik şimdiden hissedilmeye başlandı bile. Ancak asıl dikkat çeken, arazinin sağladığı uzun vadeli kazanç potansiyeli.
Toprağa yapılan yatırım, sabırlı ve bilinçli bir yolculuğun meyvesini verir. “Alırken kazanmak” olarak adlandırılan strateji, gelecekteki değer artışının da kapısını aralar. Çünkü doğru lokasyonda, uygun fiyattan yapılan bir arsa yatırımı, çevresel gelişim yaşanmasa bile bölgesel gayrimenkul hareketlerinden olumlu etkilenir.
Önümüzdeki yıllarda artan alım gücüyle birlikte, özellikle orta gelir grubunun daha güçlü bir şekilde piyasaya dahil olacağı tahmin ediliyor. Bu durum, gayrimenkul piyasasında dengeleri yeniden kuracak. Ancak dikkat edilmesi gereken asıl nokta, bu süreci zamanında okuyabilmek.
Günümüzde pek çok kişinin göz ardı ettiği bir gerçek var: Türkiye’de boş gözüken konutların büyük çoğunluğu aslında satışa uygun zamanı bekleyen yatırımcıların elinde. Bu nedenle “konut fazlası” algısı çoğu zaman yanıltıcı olabiliyor. Bu durumun farkında olanlar ise yönünü çoktan arazilere çevirmiş durumda.
Unutmamak gerekir ki, usta yatırımcı hiçbir dönemi boşa geçirmez. Ekonominin rüzgârı hangi yöne eserse essin, o her zaman güvenli limanı bilir: Toprak. Geçmişte satanların pişmanlıkla andığı, gelecekte almak isteyenlerin çok daha yüksek bedeller ödemek zorunda kalacağı bu kadim değer, her zamankinden daha kıymetli.
Çünkü bu coğrafyada toprak sadece yatırım değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi. Ve kimi zaman sessiz, ama güçlü bir dille şöyle fısıldar:
Beni zamanında alan, hiçbir zaman kaybetmez.