İklim değişikliği ve değişen kullanıcı talepleri sürdürülebilirlik eğilimini gayrimenkul projelerine de taşıdı. Hatta son dönemde kimi projelerin reklam ve tanıtımında sürdürülebilir lüks konut projesi tanımlamasını da görmekteyiz.
Lüks diye tanımlanan projeler, hepimizin bildiği gibi, üst düzey bir konfor anlayışı ile tasarlanmıştır ve bu uğurda nerdeyse yok yoktur. Hacimli büyük odalar, şehirde ideal konumda yer alması, yüksek tavanlar, yüksek güvenlik, açık hava yaşam deneyimi yanı sıra, zengin sosyal imkanlar (yüzme havuzu, spor salonu, spa, kafe, restoran, galeriler vs), hatta yapay zekanın entegre edilmesi ile uzaktan kumanda edilen akıllı evlerdir bunlar.
Şimdi bütün bunlara sürdürülebilirlik tanımı da eklenen kimi lüks konutlar, doğa dostu ve enerji verimliliği yüksek evler haline getiriliyor. Yani geri dönüştürülebilir malzemeler, güneş panelleri, düşük enerji tüketimli cihazlar, yağmur suyunun depolanıp arıtılarak kullanılması gibi birçok özellik ekleniyor ki bu, özellikle de bu dönemde atılabilecek en akıllı ve dünya dostu adımlardan biridir kuşkusuz.
Kısıtlı kaynaklar artık sıfırlanıyor
Ben burada sadece bir farklı bakış açısını ortaya koymak istiyorum: Sürdürülebilirlik-çevre dostu yatırım ve malzemeler, artık bir lüks değil, gerekliliktir. Sürdürülebilirlik yaşamın daim kılınması için büyük anlam taşıyor. Kısıtlı kaynakları sorumlu ve en tasarruflu biçimde kullanmak artık bir zorunluluk. Çünkü dünyanın nicedir kısıtlı diye adlandırdığımız kaynakları, artık kısıtlılıktan öte sıfırlanmaya doğru gidiyor. Örneğin su…
2040 yılında şiddetli su yokluğu kapıda
Dünyadaki suların ancak yüzde 2.5`i nehir ve göllerde tatlı su olarak bulunmaktadır. Ancak yeryüzündeki su kaynaklarının yaklaşık yüzde 0.3'ü kullanılabilir ve içilebilir özelliktedir. Tatlı su kaynaklarının yüzde 87`si kutuplarda ve yeraltında hapsedilmiş olup akarsularda bulunan su ise toplam su miktarının ancak ‰ (binde) 1`idir. Araştırmalar, 2032 yılına kadar dünya nüfusunun yarısından fazlasının su anlamında kıtlık ile karşı karşıya kalınacağını gösteriyor. Bir yandan da su kullanımı büyük ölçüde azaltılmadığı takdirde 2040 yılına kadar şiddetli su yokluğu ile oluşacağı tahmin ediliyor. Tarihler size çok uzak gibi gelmesin, hayat hızlı geçiyor…
Yağmur hasadını zorunlu kılan yönetmelikler
Su kullanımını azaltmanın her türlü yöntemi denenmek zorunda. Buna ev ve ofislerde su ve enerji kullanımını azaltacak önlemler de dahil. İşte bu açıdan yağmur hasadı diye adlandırılan, hükümetin yağmur sularını depolayıp kullanacak zorunluluklar getirmesini doğru buluyorum. 2021 yılında yeni binalar için yönetmelik yayımlanmıştı: Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği'nde yapılan değişiklikle, çatıda toplanan yağmur suyunun bahçe zemini altında bir depoda toplanmasını sağlamak amacıyla yeni binalara "yağmur suyu toplama sistemi" kurulması zorunluluğu getirilmişti.
Şimdiki haber ise kamu binalarını ilgilendiriyor: Planlı İmar Yönetmeliğinde değişiklik içeren taslağa göre depo hacmi ihtiyacı 5 metreküpün üzerinde olması kaydıyla; parsel alanı 2 bin metrekareden büyük alanlardaki yapılarda veya parseldeki toplam çatı izdüşüm alanı 800 metrekareden büyük yapılar ile depo hacmi 5 metreküpü geçen kullanım sürekliliği bulunan kamu yapılarında, yağmur suyu toplama sistemlerinin tesis edilmesi zorunlu kılınacak.
Konuyu yağmur suyu hasadı ile kısıtlı bırakmayalım. İnşaatlarda sürdürülebilirlik adına birçok önlem almak mümkün. Bunların birçoğunu şirketimizin projesinde uyguluyor olmaktan mutluyuz.
İnşaatlarda sürdürülebilirlik için neler yapılabilir?
Örneğin gri su kullanımı. Bahçe sulamasında yağmur suyunu kullanabilirsiniz. Lavabolarda kullanılan, içinde katı atık barındırmayan suyun tekrar arıtıp geri dönüştürerek klozetlerde kullanabilirsiniz. Otoparklarda elektrikli şarj istasyonlarına yer verebilirsiniz. Ortak alanların elektriğini güneş enerjisinden kullanabilirsiniz. Mimariyi evleri güneşten en verimli şekilde yararlanacak şekilde konumlayabilirsiniz. Kullandığınız yalıtım malzemeleri ile daha az enerji harcayacak şekilde seçebilirsiniz… Bu ve daha birçok önlemi düşünmek mümkün.
Bunların hepsini yapamasanız bile bir ya da birkaçını bile projenize entegre etmek hem sürdürülebilirliğe ciddi bir katkı sağlar, hem de gelecek nesillere gündelik hayattaki yararlarını ortaya koyacak uygulamalar nedeniyle farkındalık sağlamış olursunuz. Lavabodaki suyun bile boşa gitmediğini gören çocuklar ve gençler kendi hayatlarını kurduklarında bu detaylara eminim ki özen göstereceklerdir.
Özetle, sürdürülebilirlik artık lüks değil, bir gereklilik ve zorunluluktur.
Sevgiyi, saygıyı, birlikte olmayı sürdürebildiğimiz güzel günler dileğiyle…